Keşmekeşin tam ortasında, Suriye, Irak, Sudi Arabistan ve İsrail arasına sıkışmış bir ülke Ürdün. Bir orta doğu ülkesi Ürdün’e gitmeye karar verdiğimi söyleyince çevremdeki insanların yüzlerini buruşturduklarına şahit olduğumu söylemeliyim. Ben de her ne kadar dünyanın yedi harikasından biri olan Petra antik şehrini görmek için bu geziye çıkmış olsam da, altı günlük bir gezinin fazla olup olmadığını daha yola çıkmadan düşünmeye başlamıştım. Ama ülkeye gidince karşılaştığım ambians yaptığım her kilometreye kesinlikle değdi. Yapılacakları sırasıyla birer birer özetliyorum:
İlk Durak Amman;
Ürdün’ü keşfe başkenti olan Amman’dan başladım. Genelde bu şehri geçerek direkt Ürdün’ün turistik bölgelerine gidenler olsa da Amman’ın havasını teneffüs etmeden ülkeyi anlamanın çok da mümkün olmadığını düşünüyorum. Ürdün’de yaklaşık 10 milyon insan yaşıyor. Yaklaşık 6 milyonu Amman’da. Suriye krizi ile gelen mültecilerden dolayı nüfus daha da artmış.
Amman’da şehir içi ulaşımda otobüs ve dolmuşları kullanmak pek cazip değil, çünkü fazlasıyla kalabalık ve konforsuz. Taksi ücretleri ise taksiciye göre değişkenlik gösterebildiğinden en iyisi uberi veya uberin yerel versiyonu careemi kullanmak. Fakat şunu da eklemek lazım Ürdün sanılanın aksine pahalı bir ülke. Hatta bir Ürdün Dinarı 1 Amerikan Dolarından değer olarak yüksek. Benim ziyaretimde bir Ürdün dinarı yaklaşık 8,7 liraydı. Tuvalet girişinin 1-2 dinar, en küçük suyun turistik bölgelerde 3 dinar olduğunu varsayacak olursak oldukça pahalı.
Amman’da ilk yapmanız gereken down town’a yani şehir merkezine gitmek. Amman , İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulmuş bir şehir. Ama hissettirdiği şey Güney Doğu Anadolu’dan esen hafif bir meltem esintisi gibi. Her yerde Ürdün bayrakları dalgalanıyor. Hatta bunlardan birinin uzunluğu yaklaşık 200 metre, dünyanın en uzun bayrağı ünvanını almış.
Şehre tepeden bakmak için Amman Citadel’e, Amman Kalesine çıkın. Oradan Amman’a uzaktan bakmak şehri keşfetmenin ilk durağı. Karşınızda sarımtırak, köşeli kübistle evler ve hafif buğulu görüntüsüyle Amman duruyor. Bu görüntüye her bir yandan gelen ezan sesleri eşlik ediyor.
Amman Kalesi Antik Roma, Bizans ve Emeviler’den kalma kalıntılarla dolu. Öyle ki bu topraklar insanlık tarihin yazılı tarihine ev sahipliği yapmış. Taş devrine (MÖ 6500) dair bulguları kale içindeki müzede inceleyebilirsiniz. Bu alanda, Romalı imparator Marcus döneminden kalma Herkül tapınağı, Bizans kalesi ve Emevi sarayı içiçe. Bu çeşitliliği görmek oldukça heyecan verici.
Şehrin bu kısmından sonra yapılacak ikinci şey tepeden Amman’ın içine süzülmek ve Roma Tiyatrosunu görmek. Şehrin merkezinde böyle devasa bir tiyatro ile karşılaşmak insanı şaşırtıyor. MS. 2 yüzyılda yapılmış, 6000 kişilik olan bu tiyatro halen bir çok etkinlik için kullanılıyor. Hatta biz orayı ziyaret ettiğimizde Amman’lı genç kızların mezuniyet törenlerine denk geldik. Amman’da yaşayan insanlarla sohbet etme imkanı bulduk. Konuşmalardan hemen Türk olduğunuzu anlıyorlar. Ürdün insanının genelde Türkleri sevdiğini söyleyebilirim.
İnsanları cana yakın ama genel olarak muhafazakar duruştalar. Ama şunu da eklemek lazım ki kadınlar isterlerse başı açık geziyebiliyorlar. Kadınlar diğer orta doğu ülkelerine göre çok daha rahatlar. Ürdün ne de olsa bir Arap ülkesi deyip geçmeyin, Orta doğunun en iyi üniversitesi burada, eğitime çok önem veriyorlar. Gayri safi milli hasılanın %20 sini eğitim için ayırmışlar. Bizdeyse bu oran sadece %2,5!
Amman’da ne yemeliyim diye sorduğunuzda iki adresi vereceğim; biri Tawaheen Alhawa Restorantı. Ürdün’ün yemek kültürü kebapları ve mezeleriyle bizimkini aratmıyor. Diğeri de en meşhur tatlıcılarından Habibah’ın künefeleri kesinlikle denenmeli.
Jerash Antik Kentini Keşfet;
Sırada büyüleyici Roma şehri Jerash var. Jerash antik kenti, Amman’a 50 km uzaklıkta bulunuyor. Kumların arasından çıkarılmış mucize bir şehir. 1920’lerde keşfedilmiş bu etkileyici kent mutlaka görülmesi gerekenlerden. Bu Roma şehri oldukça iyi korunmuş. Roma döneminde adı ‘Gerasa’ olarak biliniyor. Jerash her ne kadar bir Roma şehri olarak bilinse de, bu bölgede MÖ 6500’lere ait insan kalıntıları bulunmuş. Şehre MS. 129 yılında İmparator Hadrian adına yapılmış kapıdan giriyorsunuz. Bir diğer adı zafer kapısı. Bu görkemli kapıdan girdikten sonra solda Hipodrom sizi bekliyor. Bu alanda geçmiş dönemde spor oyunları ve araba yarışları düzenlenirmiş. Bazı akşamlar turistlere yönelik Roma usulü yarış etkinlikleri düzenleniyor, isterseniz katılabilirsiniz.
Sonra görkemli görüntüsüyle forum alanı karşılayacak sizi. Hafif oval şekliyle çoğu sütunu ayakta. Orjinalinde 160 sütunu bulunan alana yukarıdan bakmak için Zeus tapınağına çıkın. Sonra da Zeus tapınağının hemen yanında MS. 90 yılında yapılmış 5000 kişilik kapasitesi olduğu söylenen tiyatroya geçin. Ve sonunda Artemis tapınağı sizi bekliyor olacak. Artemis Tapınağı henüz tamamlanmamış bir tapınak. 32 sütun planlanmışken sadece 12’si bitmiş.
Ajloun Kalesine de gidin:
Ajloun kalesini de mutlaka ziyaret edin derim. Kale, Jerash’a yaklaşık olarak 45 dk uzaklıkta Ajloun kentinde bulunuyor. Selahattin Eyubi ‘nin 12.yy da, Kudüs’ü haçlı ordularından korumak için yaptırmış Ajloun kalesini. Mottosu ise “Buradan son hıristiyanı kovasıya kadar rahat etmeyeceğim.” Denizin 1000 metre üzerinde kurulmuş bu kale, her yere hakim. Kale öyle bir yerleşimdeki tepeden üç vadi ayaklar altında. Bu noktada askeri amaç için kullanılmış. Ajloun kalesinden görülen yerde inek deseni varmış hoş biz göremedik ama. Zaten Ajloun da Roma döneminden kalma bir isim, inek anlamına geliyor! Kale kazılarının altında manastır da ortaya çıkmış. Yine bu içiçe geçmişlik oldukça cezbedici.
Sıra Madaba’da;
Madaba, Ürdün’ün hıristiyan nüfusunun en yoğun olduğu şehir. Yaklaşık nüfusun yüzde 5’i hıristiyan ve çoğunluğu burada yaşıyor. Madaba şehrinden Eski Ahit’te Moab olarak bahsediliyor. İsa’nın da geçtiği ilk yerlerden, o yüzden haç yolu da burası. 4 yy. dan itibaren Roma dönemini yaşamış şehir ve Madaba bu dönemden kalma mozaiklerle süslü. Aslında Antakya’da bu mozaiklerden fazlasıyla var, ama havayı isanın hac yolunda teneffüs etmek güzel. Moziklerde tamamen doğal taş kullanılmış. Boya yok ve çoğu evlerin yer döşemeleri vb. sergileniyor. Ayrıca Aziz George kilisesi de görülmesi gerekenlerden.
Kutsal Dağ, Kutsal topraklar Nebo Dağı:
Madaba’ya uğradıktan sonra sırada kutsal alan Nebo Dağı var. Nebo doruk anlamına geliyor. Deniz seviyesinden yüksekliği yaklaşık olarak 817 metre. Kutsal kitap Tanah’ta bu nokta Musa peygambere vaadedilmiş toprakların gösterildiği yer olarak geçiyor. Berrak bir havada buradan kutsal topraklardan Kudüs görülebiliyor. Musa peygamberin de burada gömüldüğüne inanılıyor.
Nebo Dağı’ndaki yeniden yapılan 4.yy.dan kalma Musa Kilisesi ve bir İtalyan heykeltraşın yaptığı bronzdan haça dolanmış yılan en dikkat çekici yerler. Hikaye şöyle:
Musa peygamber bu dağda ateş görünce kavmini Harun’a emanet eder ve dağa çıkar. Tam kırk yıl kaldığı bu dağda Yehova’dan vahiy alır. Fakat geri döndüğünde kavminin sapkınlık içinde olduğunu görür. Kavmi bir ineğe tapmaktadır. Ne yapsa ne etse kimseyi yolundan döndüremez. Tanrıya tüm kavminin günahlarını ödemeye kefil olduğunu iletir. Ve o sırada asasını yere atar. O anda asasının üzerinde yılanlar belirir.
Dünyanın en tuzlu suyunda Ölü Deniz’de (Lut Gölü) kendinizi bırakın:
Şimdi bu yükseklikten dünyanın en alçak noktasına gidelim. Yaklaşık deniz seviyesinden 400 metre aşağıda bulunan Ölü Deniz. Dünyanın en alçak noktasında, en tuzlu suyunda hiçbir canlı yaşamıyor.Burası, Lut kavminin sapkınlıklarından dolayı alt üst edildiği yer olarak geçiyor dini kitaplarda. Öyküsüne karşın o kadar dingin ki.
Yapılacak şey belli, akşam gün batımını seyretmek, hatta bunu yüzemeyeceğiniz gölde yapmak. Deniz suyunda ortalama yüzde 3 tuz varken, burada tuz oranı yüzde 33, kitap bile okumak mümkün. Tabi ki ben de denedim:) Güneşin doğuşunu da gölde karşılamak güzel ama su dalgalı olduğundan güvenlik nedeniyle giremiyorsunuz.
Bunun yanında girmeden tüm mineralleri içeren çamur banyosu yapıp kendinizi ılık sulara atıyorsunuz. Sağlık ve güzellik ritüeli gibi düşünmek mümkün. Deri hastalıklarına iyi geldiği söyleniyor. Önce çamuru bedeninize sürün, yaklaşık 15 dakika kadar vücudunuzda kalsın. Sonra ölü denize girip çamurdan arının. Mineraller gözeneklerinize girdikten sonra gerçekten cildinizin yumuşacık olduğunu göreceksiniz.
Gölün karşı tarafı İsrail toprakları. Turistler bikinileriyle girerken Ürdün gayet laik bir ülke izlenimi veriyor. Aslında ülkenin ne petrolü ne de bir enerji kaynağı var. Turistler en önemli gelir kaynakları. Zaten yabancı ortaklarla işbirlikleri o kadar artmış ki amacın turizmi daha da canlandırmak olduğu belli. Sözün kısası, bu kutsal topraklar gelene beklenenden daha fazlasını veriyor!
Aşağıdan Yukarıya Kerak (Karak) Kalesine:
-500 den +1000 metreye. Karak’tayız. Aslında buraya Selahattin Eyyubi’nin garnizon olarak kullandığı Karak kalesi için gelsek de sokaklara daldık. Karak, Ürdün’ün fakir şehirlerinden, nüfusun hemen hemen hepsi müslüman. Evler eski, bazıları terk edilmiş. Çocuklar terkedilmiş kalıntılarda oynuyorlar. Coğrafya gerçekten kader!
Amman’ın yaklaşık 140 km güneyinde Karak şehrindeyiz. Karak şehrini görmek için önceki postta şehrin sokaklarını paylaşmıştım. Şimdi kaleye göz atalım; 1000 metre yükseklikte aşağının sıcağı yok. Serin ve hafif rüzgarlı. Kale stratejik öneme sahip. Biz sisten göremedik ama bir yanı Lut gölüne diğer yanı Kudüs’e bakıyor. Haçlılar burada konumlanmış. İlk hali 7 katlı iken sadece birkaç katı elde kalan.
Öyküsü şöyle:
Haçlılara karşı verdiği mücadelesiyle tanınan Selahaddin Eyyubi, Kudüs ile ateşkes imzalar. Fakat Kudüs şövalyelerinden biri bu antlaşmayı bozar ve Karak kalesinin yanından geçen müslüman hac yolunu yağmalar. Böylece antlaşma bozulur.
Ve Kudüs ile Selahaddin Eyyubi arasında 5 yıl süren savaşlar başlar. Selahaddin Eyyubi haçlıların çemberini tüm kalelere saldırarak iyice daraltır. 3. seferde Karak kalesini ele geçirir. Hatta Kudüs kralını ve yanındakileri de. Onları müslüman olurlarda öldürmeyeceğini söylese de kabul etmez kral. Ve hepsini idam eder Eyyubi..
Sırada Kızıl Şehir Petra:
Evet ve sonunda dünyanın yedi harikasından biri Petra antik kenti. Nebatilerin baş şehri. MÖ 400 ile MS 160 yıllarında varlığını sürdüren Nebatilerin ünü dünyanın en zengin krallığı olmasından kaynaklanıyor. Özellikle zenginliklerinin nedeni ticaret; Kervanları Arabistan’dan Akdeniz’e ulaştırmaları.
Görkemli şehirlerini kumtaşı kayalıkları oyarak yapmışlar. Roma tarzında inşa edilmiş amfi tiyatro, kaya mezarları, kraliyet mezarları, tapınaklarla Petra insanı büyülüyor. İlginç olan bedevilerin hala orada yaşamlarını sürdürmesi.
Petranın en bilindik fotoğraflarındaki yapı aslında hazine kısmı. Devasa kayalar yarıklardan geçtikten sonra birden bu görüntüyle karşılaşmak muazzam bir his. Petra Antik Kenti, 1985 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınmış ve muhteşem yapıları ve iyi korunmuş antik binaları ile 2007 yılında oluşturulan Dünyanın Yeni Yedi Harikası Listesi’nde de kendine yer bulabilmiş. 1800’lü yıllarda keşfedilen kent, aradan geçen yüzyıllara rağmen tek kelimeyle görkemli!
Wadi Rum’a giderken Hicaz Yollarına mutlaka uğrayın:
Hicaz demiryolları 1900 ile 1908 yılları arasında Şam ile Medine arasında inşa edilmiş. Osmanlı tarafından İstanbul ile kutsal topraklar arasındaki ulaşımı sağlamak için yapılmış Hicaz demiryollarının bir istasyonundayız. Terkedilmiş ama buna rağmen sizi eskilere götürüyor.
Eşsiz Bir Çöl Deneyimi Wadi Rum:
Bu topraklar Mars yüzeyine oldukça benziyor, kıpkırmızı. Marslı filmi de bu nedenle burada çekilmiş. Petra’dan sonra akşamlar oldukça serin hatta soğuk. Polarınıza sarınıp gecenin soğuğunda yıldızları seyretmek gibisi de yok. Kıl çadırlar çeşit çeşit. Ama en ilgi çekici olanı sizi uzaydaymış gibi hissettiren.
Yapılması gereken belli sabahın ışıklarını yaklaşık bir saat süren deve üstündeki yolculuk sonrasında karşılamak ve sadece izlemek.
Çölde safariyi, bedevilerle zaman geçirmeyi de ihmal etmeyin.
Kızıl Deniz-Akabe:
Son durak Akabe, Ürdün’ün denize açılan tek liman kenti. Havası ege kasabasını andırıyor. Bu mevsimde bile 30 derecelerde.
Günü, Kızıl Deniz’de şnorkel yaparak mercan resifleri ve küçük renkli balıklar arasında yüzerek geçirmelisiniz. Çölün kızgın kumlarından sonra Kızıl Deniz’in ılık suları çok iyi geliyor.