Vietnam uyumayan insanların ülkesi. Renkli sokaklarıyla, korno sesleri ile durmaksızın ilerlemeyi kafasına koymuş scooter sürücüleriyle dolu. Bir turizm dergisinde ikonik konili şapkalarıyla pirinç tarlalarında çalışan köylülerin fotoğraflarını görüp ben burada olmalıyım diye yola çıktığım bir ülke Vietnam. Beklediğimden çok fazlasını buldum, katetiğiniz her kilometreye değeceğine emin olabilirsiniz. Hatta ölmeden önce görülecek ülkeler listesine eklemelisiniz kesinlikle.
Vietnam ejderha şekline benzer bir haritaya sahip ki ejderha inanışlarında önemli bir sembol. Ülkenin güney ve kuzeyi apayrı iki dünya gibi. Zaten Vietnam’ın ismi”Viet Nam” kelimelerinin birleşmesinden oluşuyor: “Viet” güneye ve “Nam” de kuzeye yönelmeyi anlatıyor. Güney Kuzey bölgesi arasında yıllarca süren, kardeşin kardeşe kırdırıldığı savaşın izleri her yerde.
Havalimanında bizi karşılayan Vietnamlı tur rehberimiz isminin Dong olduğunu söyleyerek söze başladı, ismini telaffuz ederken dikkat etmemiz gerektiğini de ekledi. Eğer ‘o’ harfinin farklı bir söylersek adının ‘fakir adam’ anlamına geliyormuş:) Vietnam alfabesi latin harflerden oluşuyor. Fransızlardan miras kalan alfabede harflerin üzerine eklenen işaretlerle tüm anlam değişebiliyor, oldukça karışık ve zor bir dil olduğu açık.
HANOİ
“Vietnam kültürü deyince” Hanoi
Vietnam’da ilk durağımız başkent Hanoi’ydi. Hanoi, Vietnam’ın ikinci kalabalık şehri. Fransız sömürge dönemlerinden kalma mimarisi şehir merkezinde göze çarpıyor. Fakat şehrin dışına çıkmaya başladığınızda yüksek binalarıyla şehrin manzarası taban tabana zıt olacak şekilde değişiyor.
Hanoi’ye akşam saatlerinde ulaştık. Merkezi konumda olan otele valizlerimizi bıraktıktan sonra kendimizi sokaklara attık. Cumartesi olduğundan (hafta sonraları şehir daha canlı) sokaklarında geleneksel Vietnam müzikleri çalan grupların sesleri eşliğinde sokaklarda kaybolduk. Bu şehrin insanı her daim sokakta. Evler çok küçük olduğundan, hava genellikle çok sıcak ve nemli olduğundan insanlar dışarılarda yaşıyor resmen. Küçücük sandalyelerde sokak yemeklerini yerken öyle mutlu gözüküyorlar ki. Ekonomik anlamda zor koşullarda yaşayan Vietnam halkının nasıl böyle mutlu olmayı başarabildiğini kendi kendinize soruyorsunuz. Rehberimiz, çetin bir vatan ve özgürlük mücadelesi ile olan geçmişlerinden dolayı halkın mutlu olmak için çok nedeni olduğunu söylüyor.
Gece marketlerine bir çok sokakta rastlayabilirsiniz. Hanoi, özellikle hafta sonu şehrin ışıldayan sokakları arasında her türlü giysi, ayakkabı, hediyelik eşyayı oldukça ucuza alabileceğiniz bir şehir. Sakın satıcının size söylediği fiyatı nihai fiyat olarak düşünmeyin. Pazarlık payınız oldukça yüksek, bazen üçte bir fiyatına bile alabilirsiniz beğendiğiniz ürünü. Madam diyerek sizi yanına çağıran satıcı, anlaşmak istediğiniz fiyatı kabul etmeyip yürüdüğünüzde, arkanızdan seslenerek teklifinizi kabul etmesi oldukça eğlenceli bir oyun haline dönüşüyor. Bizim çok da yabancı olmadığımız bir alışveriş ritüeli.
Hanoi’de mutlaka bu restoranı dene!
İlk akşam yediğim yemeği hala unutamıyorum. Hatta burada yediğim yemeklerin her yerde bu kadar lezzetli olacağını düşünüp sonradan hayal kırıklığına uğradığımı bile söyleyebilirim. Adı Duong’s Restaurant, linkini bırakıyorum. https://duongsrestaurant.com/
Seçtiğiniz menü setleriyle yerel lezzetleri küçük atıştırmalıklar halinde deneyebilirsiniz. Mutlaka Hanoi birası da içmek lazım. Hanoi’de kaldığım günlerde bir kere daha buraya geldim. Vietnam’lıların sabah kahvaltıda bile içtiği Pho çorbasını denedim son derece lezzetliydi. Uzakdoğunun en sağlıklı mutfağı olan Vietnam yemekleri Akdeniz mutfağına alışkın olanlar biraz zorlayıcı. Bir de buna sokaktaki alışık olmadığımız kokular eklenince uzun bir tatil planlıyorsanız, sonlara doğru katlanılmaz bir hale gelebiliyor.
Ertesi gün Hanoi şehir gezimize devam ettik. İlk durağımız Kızıl nehir yanında bir yürüyüş. Pazar günü yaptığımız yürüyüşte geleneksel kıyafetleriyle dolaşan kadınlarları izlerken kendinizi buram buram kültürün içine batmış hissediyorsunuz. Daha sonra Kiem gölü üzerindeki tapınağa geçiş yapabilirsiniz. Vietnam Budizm, Konfüçyüscülük ve Taoizm’e adanmış tapınaklarla dolu.
Ngoc Son Tapınağı
Gölün üzerine yükselen bu tapınak Taoist bir kutsal alan. Moğalları yenen general ran Hung Dao için yapılmış. Öyle güzel bir yerde konumlanmış ki eğer hava açıksa ve güneşli bir günse inanılmaz keyif alacağınız kesin. Bu tapınakta kaplumbağa ön plana çıkan bir figür. Kaplumbağa kötü ruhlardan korunmaya sağlıyor inançlarına göre. Uzun yaşamları ile bilgelik ve olgunluk sembolü. Tapınakta devasa boyutta bir kaplumbağanın mumyasını da görebilirsiniz. Hikaye tam olarak şöyle:
Rivayete göre, General Tran Hung Dao, Moğolları mağlup ettikten sonra, gölde yaşayan bir kaplumbağanın tapınağı kutsadığını görür. Kaplumbağa, General’e, gölün altında gömülü bir hazine olduğunu ve bu hazineyi kullanarak tapınağı inşa etmesini söyler.
General, kaplumbağanın sözünü dinler ve gölün altından bir hazine çıkarır. Bu hazineyi kullanarak, Ngoc Son Tapınağı’nı inşa eder. Tapınak inşa edildikten sonra, kaplumbağa göle geri döner ve bir daha asla görülmez. Ancak, kaplumbağanın ruhu, tapınağın koruyucu ruhu olarak kalır. Bu ruh, tapınağı ve ziyaretçilerini kötü ruhlardan korunmasına yardımcı olur.
Edebiyat Tapınağı
Sona ilk durağımız Temple of Literature, Edebiyat Tapınağı oldu. Vietnamın ilk üniversitesi olan edebiyat tapınağı 1070 yılında İmparator Le Thanh Tong tarafından kurulan ilgi çekici kompleks, filozof Konfüçyüs’e adanmış. 116 stelden 82’si ayakta ve çoğunlukla kaplumbağa heykellerinin üzerine konumlandırılmış.
Başlangıçta bu üniversite yalnızca soylu ailelerden doğanlara yönelikken 1442’den sonra daha eşitlikçi hale gelmiş: Ülkenin dört bir yanından gelen yetenekli öğrenciler Konfüçyüsçülüğü incelemek üzere buraya gelmişler. Tapınak, Konfüçyüsçülüğün Vietnam’da yayılmasında önemli bir rol oynamış. Doğanın içinde etkileyici bir yer görülmesi gerekenlerden…
Hoa Lo Hapishane Müzesi – Hanoi Hilton
Vietnam deyince aklımıza savaş geliyor. Vietnam’ın sömürülme hikayesiyle başlayan sonra kendisinin de içinden çıkamadığı bir bataklık haline dönüşen savaşın en net gerçeklerini ironik bir şekilde Hanoi Hilton olarak adlandırılan Amerikalı ve Güney Vietnamlı esirlerin tutulduğu hapishanede görüyorsunuz. ‘Hoa Lo’ adı soba ve fırın anlamına geliyor. Hapishanın çoğu kısmı yıkılmış olsa da önemli bir kısmı ayakta. Hücrelerden, işkence araçlarına, hapsedilenlerin fotoğraflarıyla Vietnamlıların verdiği bağımsızlık mücadelesini gözler önüne seriyor.
Hanoi’deki Tren Yolu
Tren yolunda çekilen instagramdaki resimlerin sadece popüler olan hizmet ettiğini düşünen yanılır. Her ne kadar ben de önyargılı davransam da Hanoi’ye kadar gidip bu geziyi daha turistik hale getiren tren yoluna gitmek istedim.
Dar sokaklardan geçen popüler tren yolu 1902 yılında Fransızlar tarafından inşa edilmiş. Sadece bir trenin geçebileceği kadar dar olan sokakta, trenin geçiş saatlerini taki etmeniz yeterli. Biz akşam 17:00 sularındaki treni yakaladık. Tren yolunun kenarları kafelerle dolu. Tren yaklaşmaya yakın sokak iyice kalabalıklaşıyor. Kafelerden birinde Hanoi biranızı yudumlarken tam bir turist gibi trenin gelmesini bekliyorsunuz. Tam dibinizden geçerken verdiği his oldukça heyecanlı. Oralara kadar gitmişken denemeden gelmeyin.
Şehirdeki son durağımızda Ho Chi Minh Mozolesi oldu. Vietnam’ın özgürlüğünü sağlayan liderler Ho Chi Minh. Saygon’da savaş müzesini gezince ve Saygon’da da tünelleri gezince ne kadar önemli bir ziyaret yaptığınızı anlıyorsunuz.
Mozoleyi ziyaret ücretsiz. Ama şort ve kolsuz üstlerle giremezsiniz. Ho Chi Minh’e saygı göstermenin temsili bu duruş. Ho Chi Minh devrimci bir lider, hayatına Vietnam’ın bağımsızlığı ve modernleşmesine adamış bir lider. Adı ‘aydınlanmış ışık’ anlamına geliyor. İlginç bir şekilde askerlik eğitimi görmemiş olsa bile savaşta önemli stratejiler geliştirerek Fransızlara ve Amerikalılara karşı büyük bir mücadele vermiş. Mozolenin olduğu yer aynı zamanda 1945 yılında bağımsızlık bildirgesinin okundu yer de.
Milletinin hayranlık duyduğu bir isim. Biz aynı zamanda yaşadığı yeri de ziyaret ettik. Ho Chi Minh Müzesi olarak geçiyor. Fransızlardan kalma bir köşte ölümüne kadar yaşamış Ho Chi Minh. Lenin parkının içindeki yeri ziyaret edebilirsiniz.
Halong Bay- Unesco Dünya Mirası
Bir günümüzü de Halong Bay’a ayırdık. Hanoi’den 170 km ötede Unesco Dünya Miras listesinde bulunan Halong Bay’a Ha Long Körfezine gittik. Orada yemekli bir tekne turuna katılabilirsiniz. İsterseniz konaklamalı turlar da mevcut biz günübirlik bir tur tercih ettik. Fotoğraflarını önceden görmek bazen hayal kırıklığı yaratabiliyor. Amerika Kanada sınırında Thousands Island’ile kıyasladığımda bana ne olursa olsun sönük geldi ilk başta. Ama kendinize biraz zaman tanıyın, hisleriniz değişecek!
Vietnam’da hava çoğu zaman puslu. Şöyle gökyüzünde parlak maviyi görmek imkansız.2000 dünya harikası ada içinde ilerlerken sanki sisli bir film sahnesinden ilerliyor gibi hissediyorsunuz. Sanırım Asya’nın da ruhuna uygun bunun oldukça mistik bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. Adalara yaklaşıp yanlarından geçmeye başladıkça kendinizi göz kamaştırıcı bir manzaranın içinde buluyorsunuz. O sis perdesi birden dağılıyor ve son derece net ve duru güzelliklerin arasında süzülüyorsunuz artık.
Adalarda ziyaret edeceğiniz mağaralarda bulunuyor. Biz Sürpriz Mağarasına girdik. Mağaranın giriş ve çıkışı arasında yaklaşık olarak 30-40 dakikalık bir yürüme mesafesi olduğunu düşündüğünüzde ve girdiğiniz yerin aksi yönünde çıkmak zorunda olduğunuzu da düşününce bayağı bir efor sarf edeceğiniz söyleyebilirim. Sanki bir film karesi içindesiniz öyle boş ve derin bir alanda yürüyorsunuz ki. Rehberimiz mağara içinde bazı sembollere benzetilen kayalıkları da gösterdi. Çok ama çok farklı bir deneyimdi.
Hanoi’de yapılacaklar:
-Şehrin kalabalık sokaklarından kaybolun.
-Gece marketlerinde alışveriş yapın.
-Kızıl nehir kenarında gezinin.
-Kiem gölüne bakan manzarası harika olan Ngoc Son Tapınağı tapınağına gidin.
-Konfüçyus öğretilerinin yayıldığı Vietnam’ın ilk üniversitesi Edebiyat Tapınağına mutlaka gidin.
– Vietnam savaşının yüzünü Hoa Lo Hapishane Müzesi’nde görün.
-Tren yolunda o daracık sokakta treni bekleyin.
-Büyük Lider Ho Chi Minh’in Mozolesini ve evini ziyaret edin.
-170 km ötedeki Halong Bay’ın sayılamayacak çok adası arasında tekne turu yapın.
-Tuk tuklara mutlaka binin maalesef Saygon’da bulmak çok mümkün değil.
SAYGON
Vietnam’ın güneyine geçince tüm çehre değişiyor. Mekong deltası kıyısında Amerikan rüyasına özenmiş bir şehir gibi duruyor Saygon. Ho Chi Minh şehri olarak geçiyor. Gökdelenlerin arasında Hanoi’nin havası bir anda dağılıyor. Havalimanında farklı bir yere geldiğininiz anlıyorsunuz zaten kalabalığı ve takım elbiseli iş adamlarını görünce. İş adamlarının uğrak durağı, ticaretin merkezi, Vietnam’daki ekonominin kalbi Saygon.
Otelimiz Saygon’un merkezi yerindeydi. İlk olarak yürüme mesafesinde Postaneye gittik. Fransız kolonyal dönemine dayanan güzel bir tarihi bina. Saigon Merkez Postanesi olarak bilinen bu yapı, mimarisiyle dikkat çekici.
Ben Thanh Pazarı, bir diğer gitmeniz gereken yerlerden. Turistik eşyalar satılıyor gibi gözükse de girip bir türlü çıkamadığınızı görebilirsiniz. Hanoi’deki fiyatların 2 hatta 3 katı olan fiyatlar. O nedenle Hanoi’den almak çok mantıklı ne istiyorsanız. Hanoi’de ne varsa burada da var.
Savaş Müzesi de gidebilirsiniz. Savaş Müzesi, diğer adıyla “Vietnam Savaş Tarih Müzesi”. Vietnam’ın bağımsızlık mücadelesi, başından sonuna kadar adım adım belgeleriyle sunulmuş. Savaşın nasıl bir insanlık dramına döndüğü, portakal gazının zarar verdiği insanların fotoğraflarıyla sizde derin düşünceler oluşturuyor. Tabii kendinize sormadan da edemiyorsunuz. Günümüz dünyasında ne değişti diye?
Akşamında Majestic Otel’in roof barında içkinizi yudumlarken Mekong deltasından geçen gemileri izlemek, işte bu iyi ki Saygon’a geldik dedirten bir deneyimdi. Saygon’un parıldayan ışıkları arasında şehri izlemek. Bu arada otelin mimarisi de oldukça tarihi eklemek isterim.
Tabii ki Cu Chi Tünelleri: Saygon merkeze yaklaşık 1,5 saat uzaklıktaki tüneller de savaşın başka bir yüzünü gösteriyor. Amerikalılara karşı gerilla savaşının nasıl yürütüldüğünü gösteriyor. Tünellerin ülkenin ne kadarını kapladığı muamma ama gördüğünüz kadarı bile Vietnamlı’ların nasıl bu savaşı kazandıklarını gösteriyor. Tüneller bir insanın ancak girebileceği boyutlarda. İri Amerikalı askerlerin buraya girmesi pek mümkün değil ona göre düşünülmüş. Toprağın altında başka bir yaşam oluşturmuşlar. Mutfaklarından tutun, oturma alanına kadar. Bunun çok geniş bir yer olduğunu düşünmeyin insanın bu tünellerde psikolojisini sağlam tutması çok zor olmalı. Kobra yılanlarının cirit attığı ormanda yiyecek bir şey bulamayıp yılandan yaptıkları yemeklerden kanını içmelerine kadar ne kadar zor koşullarda hayatta kaldıklarını öğrenince. Rehberimizi orman içinde tünelleri gezerken bir kobranın önüne atladığını söyleyince yürürken korkmadığımı söylesem yalan olur. Ayrıca orman yürüyüşünün sonuna doğru daha belirgin bir şekilde silah seslerini duyacaksınız. Ücret karşılığında savaşta kullanılan silahlarla atış yapabiliyorsunuz. Buna yorumun Freud’un id dediği parçamızın rahatlama yeri.
Bu arada bu bölgeye giderken iki yerde durabilirsiniz. Biri, iki yanı kauçuk ormanlarıyla dolu olan yol. Michelin firmasının kauçuk elde etmek için ve Vietnam halkını sömürmek için ektiği kauçuk ağalarının nasıl kocaman bir ormana dönüştüğünü görüyorsunuz. Bir diğeri de Vietnam’daki farklı bir din olan Kaod
ai tapınağı. Kaodai, 1926 yılında Vietnam’da kurulmuş bir din. Yaklaşık 100 milyonluk ülkede Kaodai’ye inanan yaklaşık 20 milyon insan var. Hıristiyanlık ve Budist öğelerin içiçe geçtiği değişik bir inanç. Bu dinin mensupları 72 farklı evren olduğuna inanıyor. 1 en yüksek kat, onlara göre biz 68. deyiz. Dostluk ve kardeşlik amaçlı bir din. Genelde beyaz giyiniyorlar ve meditasyonlar yapıyorlar. Biz geçerken dua gününe denk geldik.
Sanırım Saygon’da sevdiğim en güzel kısım en son yolculuğumuz oldu. Mekong Deltasında kanolarla yolculuk. Mekong nehri dünyanın en büyük nehirlerinden biri. Çin sınırları içerisinde Tibet Platosu’ndan doğuyor Vietnam’da delta oluşturarak Güney Çin denizine dökülmeden önce Kamboçya, Tayland, Laos gibi bir çok ülkenin sınırlarından geçiyor.
Yine Saygon’dan yaklaşık 2 saat süren bir yolculuktan sonra tekneyle My Tho adasına vardık. Hindistan cevizinden yapılmış tatlılardan, adalıların yaptığı egzotik tatları denedikten sonra Mekong deltasında kanoyla ilerledik.
O anları kaydedip hiç unutmamak istercesine cebimde saklamak istedim. Ama çabuk geçiyor, tadını çıkarın!